Hrant Dink davasının gerekçeli kararı: “FETÖ cinayet sonrası hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik operasyonlar yaptı”

Agos Gazetesi Genel Yayın Direktörü Hrant Dink’in öldürülmesine ait birden fazla davada Yargıtay’ın incelemesi tamamlandı.

Daire, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 26 Mart 2021’deki kararına ait temyiz incelemesini tamamladı ve 21 Haziran’da belgeyi kapattı.

Eski emniyet müdürleri Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek’e “tasarlayarak taammüden öldürme” kabahatinden verilen ağırlaştırılmış müebbet mahpusları onayan Daire, başka sanıklar hakkındaki “tasarlayarak taammüden öldürme”, “tasarlayarak taammüden öldürmeye yardım”, “silahlı terör örgütüne üye olma”, “silahlı terör örgütüne yardım” kabahatlerinden verilen mahkumiyetlerin kimilerini onarken kimi sanıklar hakkında verilen cezaları ise az bularak bozdu.

Dairenin temyiz kararında, Dink’in, Yasin Hayal’in kurduğu kabahat örgütünün faaliyetleri kapsamında 19 Ocak 2007’de İstanbul Şişli’deki Agos gazetesi ofisinin yer aldığı Sebat Apartmanı önünde Ogün Samast tarafından öldürüldüğü anlatıldı, o periyot devlet takımları içine sızmış olan jandarma ve emniyet istihbarat vazifelilerinin cinayet hakkında bilgi sahibi oldukları söz edildi.

Kararın münasebetinde, Dink cinayeti sonrası FETÖ’nün, örgüt mensuplarının idare takımlarına atanmasını sağladığı, akabinde Ergenekon ve Balyoz üzere kumpasları başlattığı, bunlarla yasal hükümeti devirmeyi amaçladığına dair tespitler yer aldı.

“FETÖ, CİNAYETİNİN GERÇEKLEŞMESİNİ SAĞLADI”

Yargıtay 3. Ceza Dairesinin kararının münasebetinde, FETÖ mensuplarının, evvelce haberdar oldukları cinayet kapsamında cinayetin gerçekleşme anını beklediği, koordineli halde cinayete giden sürece dair birtakım bilgi ve dokümanları gizledikleri, birtakım dokümanları de yok ettikleri anlatıldı.

Bunun örgütsel bir tertip olduğuna işaret edilen kararda, “Takiye metodu ile devlet içine sızan örgüt mensubu emniyet ile jandarma istihbarat vazifelileri tarafından iş kısmı çerçevesinde gerçekleşen bu örgütsel tertibin, FETÖ’nün terör aksiyonu olduğunu söylemenin isabetsiz olmayacağı belirlenmiştir.” tespitine yer verildi.

Cinayete dair yapılan aksiyon ve faaliyetlerin birbirini takip eder biçimde gerçekleşmesinin tesadüfle açıklanmasının mümkün olmadığı kaydedilen kararda, “İstihbarat ünitesinde yer alan ve kamu vazifelileri olan sanıkların, Yasin Hayal’in kurmuş olduğu hata örgütünün, Hrant Dink’in öldürülmesi konusundaki hata sürece kararını örgütsel tertip ve iş kısmı çerçevesinde destekledikleri ve cinayetin gerçekleşmesine giden süreci gevşek de olsa planlama suretiyle yönlendirerek sonucun gerçekleşmesini sağladıkları belirlenmiştir.” tabirleri yer aldı.

Cinayet sonrasında ulusal ve milletlerarası basın yayın kuruluşlarında yapılan haberler ile binlerce kişinin “Hepimiz Ermeniyiz” formunda sloganlar atarak sokaklara çıkması ve milletlerarası alanda siyasi iktidarın karşı karşıya kaldığı zorlukların birlikte kıymetlendirilmesi gerektiği kaydedilen kararda, “Hrant Dink cinayeti ile FETÖ tarafından hedeflenenin, azınlıkların ötekileştirilmesi, siyasi iktidara güvensizlik, can ve mal güvenliğinin sağlanamaması üzere telaffuzların yaygınlaştırılması ile Anayasa’nın öngördüğü sistemin fiilen uygulanmasını önlemek olduğu anlaşılmıştır.” tespitine yer verildi.

Dink cinayeti sonrası FETÖ mensuplarınca kumpas soruşturma ve davalarının açıldığı belirtilen kararda, bunların hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik operasyonlar olduğu, bu operasyonlardan sonuç elde edilememesi üzerine örgütün 15 Temmuz 2016’da darbe teşebbüsünde bulunduğu tabir edildi.

Dairenin kararında, şunlar yer aldı:

“Vahim aksiyon niteliğinde gerçekleşen bu cinayet sonrasında basına servis edilen fail Ogün Samast’ın Türk bayrağı önünde Samsun Vilayet Jandarma vazifelileri ile birlikte çekilen fotoğrafları aracılığıyla da Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine sızan FETÖ mensuplarının idare takımlarına yerleştirilmesi gayesiyle Balyoz ve Ergenekon yargılamalarına kanıt oluşturulmaya çalışıldığı, yeniden İstanbul Vilayet Emniyet Müdürlüğünün cinayette ihmali olduğu ileri sürülerek ve bu tarafta kanıt oluşturulmaya çalışılarak idare takımlarına FETÖ mensuplarının atanmasının sağlandığı, bu sayede 2009 yılında başlayan Selam Tevhid soruşturması, 2012 yılındaki MİT kumpası, 2013 yılındaki 17-25 Aralık soruşturmaları aracılığıyla Başbakan, bakanlar, MİT Lideri ile devletin üst kademesinde bulunan birçok üst seviye kamu görevlisinin dinlendiği ve takip edildiği üzere gerçeği yansıtmayan kanıtların oluşturulması suretiyle legal hükümeti ortadan kaldırmaya yönelik operasyonlar yapıldığı, bunlardan bir sonuç elde edemeyen FETÖ’nün nihayetinde 15 Temmuz 2016 tarihinde anayasal sisteme yönelik darbe teşebbüsünde bulunduğu anlaşılmıştır.”